Boyuneğme Dergisi geçtiğimiz hafta yayımlanan Devrimin Alfabesi: Sosyalist Küba’da Toplumcu Eğitim ve Öğretmenlik kitabının yazarı Derya Ünlü ile bir söyleşi gerçekleştirdi;
* * *
Devrimin Alfabesi: Sosyalist Küba’da Toplumcu Eğitim ve Öğretmenlik kitabı, pandemiyle birlikte eğitimin durma noktasına geldiği şu günlerde bir sorgulamaya kapı aralıyor. Bizler acaba bir kuşağı yitiriyor muyuz endişeleri içindeyken Küba, toplumcu bir bakış açısı ve devrimci iradenin meyvelerini topluyor.
BOYUN EĞME: “Devrimin Alfabesi: Sosyalist Küba’da Toplumcu Eğitim ve Öğretmenlik” başlığını taşıyan yeni kitabınız için sizi kutluyoruz. Kitapta Küba’da öğretmenlik konusu ele alınmadan önce Türkiye gibi kapitalist ülkelerde eğitimin ve öğretmenlik mesleğinin son otuz kırk yıl içinde uğradığı muazzam dönüşüme işaret ediliyor. Eğitimin, eğitimle birlikte öğretmenin değersizleşmesi… Önce şunu soralım; bu dönüşüm sürecinde ne kadar yol kat edildi Türkiye’de?
DERYA ÜNLÜ: Ben yüksek lisans dönemimde, 2010’ların başlarında, öğretmen kimliği üzerine çalışmaya başladığımda belli bir eğilimin temel özelliklerini ve Türkiye’deki hallerini konuşuyorduk. Neydi bunlar: Öğretmenin özerkliğini kaybederek dışarıdan kontrol edilir hale gelmesi, yoksullaşması, toplumsal sorumluluklarından arındırılarak bir teknisyene dönüşmesi. Bu sürece eğitimdeki tüm sorunları öğretmenin niteliksizliğine bağlayan, öğretmeni suçlayan bir söylem eşlik ediyordu. Bugün bunların daha da derinleşerek sürdüğünü ve yeni boyutlar kazandığını söyleyebiliriz.
Öncelikle Türkiye’de merkezi sınavlar hem sayıca çoğaldı hem de kişinin tüm bir eğitim hayatını belirler hale geldi. Merkezi sınavlar üzerine bir sektör oluştu. Bu hem eğitimin hem de öğretmenin değersizleşmesini daha da ileriye taşıdı. Bir teknisyen; ama merkezi sınavlara hazırlayıcı bir teknisyene dönüştü.
Bir diğer nokta özel okulların artan ağırlığı. Bugün özel okulların toplam okullara oranı yüzde 20 civarında. Özel okullardaki duruma baktığımızda çok daha çarpıcı bir durumla karşılaşıyoruz. Kamuda çalışan öğretmenlerden farklı bir yasal statüde ve farklı iş yasalarına bağlı olan öğretmenlerin öncelikle çalışma koşulları açısından durumları oldukça farklı. Daha geçtiğimiz aylarda en büyük özel okullarından birinde yaşananlar bunu açıklıkla gösterdi. Uzun ve esnek çalışma saatleri, bir takım özlük haklarının farklı gerekçelerle budanması, zamanında ödenmeyen maaşlar. Bunların yanında mobbing, farklı kontrol mekanizmaları…
Tüm bunlara ek olarak bir de AKP’nin dinci gerici müdahalesini yazalım.
EĞİTİM ÖZGÜRLEŞTİRİR
BOYUN EĞME: Kitabınızda Küba’da eğitimi ve öğretmenlik mesleğini ele alırken devrimin yol açtığı köklü toplumsal dönüşümü temel eksene yerleştiriyorsunuz. Devrim eğitim alanında ve öğretmenlik mesleğinde ne tür bir çerçeveyi beraberinde getirdi?
DERYA ÜNLÜ: Öncelikle, eğitim alanı Küba’da devrimin kendisini somutladığı, ete kemiğe büründürdüğü yer oluyor. Fidel ve Che’den de kuruluş yıllarında hep “tüm Küba’yı bir okul haline” getirmek gibi cümleler duyuyorsunuz. Eğitim seferberliğiyle devrimin yaygınlaşması ve devrimci mücadele iç içe geçiyor.
Devrimin ilk yılları okul sayısını ve öğretmen sayısını artırma, hem yetişkin hem de çağ nüfusunun (okumaya hazır yaşta öğrencilerin) temel eğitime erişimini sağlama konusunda muazzam bir çabayla geçiyor. Bu başlıkların her biri bir seferberlik şeklinde örgütleniyor. Okul inşaatı tugayları oluşturuluyor ve buradaki işçiler ya tamamen işinden ayrılarak ya da işten arta kalan zamanlarını değerlendirerek okul inşasına katılıyor. “Ülkenin geleceğini inşa ediyoruz” bilinciyle gerçekleştiriyorlar bunu.
Öğretmenler… Bir tarafta oldukça az sayıda yetişmiş öğretmen var. Bir tarafta da ülkedeki çağ nüfusuyla beraber tüm yetişkin nüfusun temel eğitim almasını ve devam etmesini hatta, üniversiteye girmesi sağlama hedefleri… Sadece sayısal olarak ihtiyaç duyulan öğretmeni yetiştirmek bile muazzam bir çaba. Fidel’in çeşitli vesilelerle yaptığı konuşmalarda özellikle öğretmen sayısı üzerinde duruyor. “Şu kadar öğrencimiz var, gelecekte bunlara şu kadar öğrenci katılacak, şu kadar öğretmen adayı var, demek ki şu kadar daha öğretmene ihtiyacımız olacak…” Çok sıkı takip edilen bir süreç. Daha fazla öğretmen, daha fazla öğretmen… Nitekim, günümüzde Küba öğretmen başına en az öğrenciye sahip ülke haline geliyor.
Ama tabii ki sayılardan fazlası var. Tüm bu süreç aynı zamanda toplumsal bir dönüşümü, ideolojik mücadeleyi merkezine alıyor. Eğitim tarihi açısından tek başına bir çalışmayı hak eden okuma yazma kampanyası örneğin. Yüzde 24 gibi oldukça yüksek bir okumaz yazmaz oranına sahip ülkeyi bir yıl içinde cehaletten kurtarmak hedefleniyor ve başarılıyor. Küba’daki dönemin tüm eğitimci kadrosu bunu başaranın devrimci bir irade olduğunu, başka türlü, teknik bir şekilde bunun gerçekleştirilemeyeceğini belirtiyor. Fidel bu çalışmanın öneminden bahsettiği her konuşmada kurulacak yeni toplumun işaretlerini veriyor. Okuma yazma bilmekle insan olmayı, özgürlüğünü kazanmayı bir tutuyor. Okuma yazma seni özgür, kendi kaderini tayin edebilen bir insana dönüştürürken, eğitim de Küba’yı egemen özgür bir ülke haline getirecektir. Fidel diyor ki örneğin okumaz yazmazlardan bahsederken: “bu insanlar, insanlığın yüzyıllar boyunca en iyi hünerlerini ortaya koyarak yarattığı ve tüm insanlara ulaşabilen tek hazineden; kitaplardan, insanlığın edebi, bilimsel ya da sanatsal üretimini ifade eden bu büyük değerlerden yoksun bırakıldı!” Buradaki gibi, Küba devrimi, okuma yazma kampanyasından başlayarak günümüze kadar eğitimi en temel insan hakkı, Küba’nın onurlu ve egemen bir ülke olarak var olma koşulu olarak görüyor. Öğretmenler de elbette ki bu sürecin merkezi unsuru oluyor. Bu nedenle Fidel, Küba için zorlu bir süreç olan “özel dönemden” çıkarken sizin sayenizde başardık diyerek öğretmenlere sesleniyor.
NASIL BİR EĞİTİM SORUSU NASIL BİR TOPLUM SORUSUYLA BAĞLANTILI
BOYUN EĞME: Bu tabloda Küba’yı tartışmak neden önemli? Bambaşka bir coğrafya, bambaşka bir siyasi tarih, bambaşka bir toplumsal düzen… Eğitimin ve öğretmenin yeniden değer kazanabileceği bir gelecek tasavvuru bakımından neler söylüyor Küba örneği?
DERYA ÜNLÜ: Tam da bu nedenle… Farklı bir öğretmenlik için farklı bir toplumsal sistemin gerekliliğinden bahsetmiştik. Araştırma konusu olarak Küba’yı tercih etmemin sebebi tam da bambaşka bir toplumsal düzene sahip olması.
Küba’daki eğitim ve öğretmene verilen değer basitçe bu iki alana dair müthiş bir aydınlanma yaşamalarından kaynaklanmıyor. Eğitim tüm diğer şeyleri bir kenarda bırakıp birkaç iyi akıllı sorumlu kişinin bir araya gelip “en iyi pratik nasıl” olur sorusuna cevap arayacağı teknik bir konu değil. Eğitimi, toplumsal koşullardan, tarihten ve de en önemlisi “nasıl bir toplum” sorusuna vereceğiniz cevaplardan bağımsız düşünemezsiniz. Küba örneği, bu soruya verilen farklı cevapların nasıl farklı pratikler yaşattığını göstermesi açısından önemli.
Küba’nın en belirgin özelliği toplumsal yaşamı düzenleyen, tüm kurumlarıyla bir bütünlüğe ve yaşamın her alanında örgütlü ve söz sahibi bir halka sahip olması. Küba’nın bize söylediği eğitimin de işte bu bütünlük ve örgütlülük içerisinde ele alınması gerektiğidir.
BOYUN EĞME: Pandemi döneminde okullarda gereken önlemleri alıp eğitimin sürekliliğini garantilemek yerine uzaktan eğitim kolaycılığına yönelen hükümet eğitimin toplumsal işlevi, öğretmenin görevi, ebeveynlerin eğitimdeki rolüne ilişkin pek çok tartışmayı gündelik hayatımızın ortasına yakıcı bir şekilde bırakıverdi. Küba’da da benzer şeyler yaşandı mı?
DERYA ÜNLÜ: Küba okulları en geç kapatan ülkelerden birisi oldu. Onlar da bir süre sonra uzaktan eğitime geçtiler ama sanıyorum Eylül’de yüz yüze eğitime geçeceklerini duyurmuşlardı. Aslında pandeminin gidişatına göre yenilenen kararlar oldu. Ama şunun altını çizmekte yarar var: Tüm kararlar planlı ve merkezi bir şekilde uygulamaya kondu ve okul açıp kapatmanın ötesinde kapsamlı adımlar atıldı. Neydi bunlar? Okullar kapalıyken açılışa hazırlık için temizlik, su ve sabunun tüm okullarda bulunmasının garanti altına alınması, öğrencilerin öğretmen, okulda bulunan sağlıkçı ve öğretmenler tarafından gözlenmesi, okul personelinin hem korunma hem de tanılama konusunda eğitilmesi, öğrencilere eğitimlerin verilmesi, kamusal olarak korona konusunda bilinçlendirme faaliyetleri, sık sık ellerin yıkanması hatırlatılırken öğrencilerin belirli saatlerde gönderilmesi gibi…
KÜBA’DAKİ SONUÇ BİR MUCİZE DEĞİL, TOPLUMCU PRATİĞİN ÜRÜNÜ
Yine eğitimin yüz yüze olmadığı durumlarda herkesin uzaktan eğitime eşit bir şekilde ulaşabilmesi de sağlandı. Bu mevzu da Küba için yeni değil. Küba ilk uzaktan eğitim uygulamalarını pandemiden çok daha önce, öğrenme olanaklarının herkese açılması, herkesin bilgiye ulaşımının garanti edilmesi gibi eşitlikçi, toplumcu söylem ve amaçlarla gerçekleştirdi. Dolayısıyla, pandemi sürecinde de çocuklar kendi kaderlerine bırakılmadılar. Bu tür zorluklar Küba’nın uzmanı olduğu konular. 1990’lı yıllarda günlük 13 saatlik elektrik kesintilerinin yaşandığı özel dönemde bile Küba, gerektiğinde güneş panellerinden yararlanarak bir dağ köyündeki 5-10 kişilik okula da eğitimi, eğitim için yararlanacağı teknolojiyi götürmesini bilmiştir.
Bir ek yapayım. Ülkemizde en ciddi sorunlardan bir tanesi… Okullar kapalı ama veliler hala çalışıyor ve kreş ihtiyacı bugün çarpıcı bir biçimde kendisini gösteriyor. Küba bu konuda da okulları kapatırken çeşitli önlemlerle çalışan ebeveynlerin ihtiyaçlarını belirleyerek nöbetçi kreşlerin sürdürülmesini sağladı. Eğitim Bakanlığı’nın sitesi incelendiğinde de bu konuda gelişmelere yer verdikleri, duyurularda bulundukları görülüyor.
Küba pandemide başarılı sonuçlar elde etti ama bunu bir mucizeye borçlu değil. Sahip olduğu toplumsal kanalları, alışkanlıkları, pratikleri kullandı, onları pandemi koşullarına göre yeniden düzenledi. Öncekinden 100 yıl sonra gerçekleşen bir pandemide bu kadar çaresizce kalmak sanırım kapitalizmin bir mucizesi olmalı.